bugün

entry'ler (256)

ihsan yılmaz

ayar verilmez ayar alınır diye bir güzide lafımız vardı eskiden. sıkıntı şurda, bu adamın karşına çıkartılan şaklabanların beyinleri yok. (bildiğin yok) e beyinleri olmayınca da ayar yediklerini anlayamıyorlar haliyle... yoksa az biraz muhakeme yeteneği olan birini şu adamın karşısına koysan ayarı yedikten sonra kalkar, önünü ilekler, "saygılar abi" der, çeker gider.

ayrıca aktrolleri ve türevlerini görmemizi sağlıyor ki ayrı bi güzelliği...

zekeriya öz

hakkında söylenenlerin iftira olduğunu ve kendi söylediklerinin gerçek olduğunu ispat ettiğinde şu yukarıda kendisine hakaret eden amın feryatları nereye kaçacak, entrylerini hangi sikimsonik hızda silecek merak ediyorum doğrusu...

ha tanım yapmak gerekirse: bkz.taşşak

sskl

ssklı da olabilir...

mircan

derin ve güzel sesli sanatçı. aman kendisinden dinlenmelidir...

ostrov

ada. senaryosunu dmitri sobolev'in yazdığı, pavel lungin'in yönettiği 2006 yapımı bir film. vicdanın nelere kadir olduğunu insana bir güzel gösteriyor bu film. izlenmeli, çar çur edilmemeli, ders çıkarılmalı...

yazarların kafalarının içinde çalan şarkılar

maria mena-just hold me...

behzat ç

13.bölümde şule'nin okuduğu korkma ben varım ile murat menteş'e de selam çakmış hatta harun'un oteldeki resepsiyoniste üstün kariyeri sormasıyla selamın dibine vurmuş, menteş okurlarını sevindirmiş dizi...

av mevsimi

her şeyi ayarında veren bir polisiye. ama bu biraz fazla kaçmış. ne olup biteceği belli olan bir filmde dramanın kudretinden faydalanmak lazım gelirdi. oyunculuk nazarından yaklaştığımızdaysa ustaların ellerine sağlık, ellerinden öperiz ki cem yılmaz da bu performansıyla o ustaların arasındadır. nihayetinde çömez de işi bırakmaktan vazgeçmedi ya... hah işte o klişenin olmayışı ayrı bir güzellikti benim için...

changeling

clint eastwood'dan bir başyapıt daha... film bazen sıksa da gerçek hayat nihayetinde; hikaye tamamına ermeli... filmde jolie krallar gibi rol kesmiş, rüşdünü bir kez daha ispatlamış, yazık ki oscarı gerçekten haketmiş... haricinde oyunculuklar da on numara zaten. bir annenin dramını izlerken, iflas etmiş bir sistemin küllerinden doğmasına şahit oluyor ve "vay be" diyoruz. ecnebi isteyince yapıyor... ecnebi isteyince yapıyor da clint ustanın sistemi anlatışı, christine collins'in dramıyla ne güzel bir uyumda-uyumsuzlukda... zaman zaman sistemi öne çekip dramı geri plana alması, tersi, ikisini de aynı anda vermesi... ha bu işleyiş içerisinde vak'adan da kopmuyoruz tabi. bu ince görüşü ancak usta yapabilirdi. bir de müzik mevzuu var ki clint usta piyano solosunun üzerine zaman zaman enstrüman sosları ilave ederek tadından yenmez, filme cuk oturan bir soundtracke imza atmış, baba büyüksün; başka diyecek bir şey yok.

21 inci yüzyılda kara çarşaf giyen karı

(bkz: 21 inci yüzyılda trollük yapmak)

11üs

bir iett fenomeni. özel halk otobüsleriyle hatta damgasını vurmuştur, zira en çok kullanıldığı vakitler olan iş çıkışlarında öho'lar çalışır. saat 17 den sonra saatte bir belediyeye denk gelirseniz şanslısınızdır. haricinde tıslaya tıslaya halk otobüsüyle imtihan olursunuz. ömür törpüsüdür bu otobüsler. üsküdar'dan bir istanbul beyfendisi olarak bu otobüse binip, sultanbeyli'ye geldiğinizde, hala aklı selim, hala insanı kamil hareket edebiliyorsanız bilin ki erdiniz, keramet gösteriyorsunuz, cennetle müjdelenmeniz yakındır. sallamayı bırakırsak bu otobüsü kullanıyorsanız normal değilsiniz, normalseniz uzun sürmeyecek...

risale i nur olmasa kuran anlaşılmaz

oldukça zıpçıktı bir yorum. risale nurun tefsir temsiliyeti vardır elbet, amenna ve sadakna ama tutup da onun haricindekileri hiçe saymak ne büyük acizliktir, basitliktir, çirkefliktir, trollüktür kuzum... adama demezler mi 150 yıl önce yaşayanlar izansız mıydı diye?? tövbe tövbe... bence bunu diyen arkadaş kansas city shuffle yapmaya çalışmış, çoğu arkadaş da yemiş ama ne yapalım, allah akıl fikir versin...

sezen aksu

türkiye'nin gelmiş, geçmekte olan ve geçtikten sonra da "geçmiş" diyebileceğimiz en iyi sanatçılarından biridir. şarkıları yoğundur sezen'in, efkardır. bi kaç kez, üst üste dinleyemez, dinleseniz de normal kalamazsınız karşısında. çokça sevilir müziği, azca beğenilmez sezen. sezen sezendir zira...
"evet" dedi sezen; âlâ... der der, onun bileceği iş. ha oyunu açıklar, açıklamaz; onun bileceği iş. eleştirisini de yapar; kendi bilir. sen de onu eleştirebilirsin elbet. ve fakat aşağılaşmadan, iğrençleşmeden, kusmuklaşmadan... insanca... çünkü karşındaki kişi sana bunların hiç birini yapmadı. sen hayır dedin, o evet. ona saygısızlık etmene neden olacak bir ayrım mı bu? bir halkoyuydu bu, bir kırılma noktası değil.

we are born

sia'nın 2010 yazıma hediye ettiği albümü... yalnız diğerlerine nazaran bu albümün kıpır kıpır bi havası var, hazmetmek için bi kaç dinleyiş lazım. özellikle hurting me now bana bi şarkıyı çağrıştırdı; elephant gun ı, nedenini bilmiyorum... haa şarkılar yine çok güzel, albüm yine çok güzel... sanatkarı sia ne de olsa...

ve şarkı listesi;

1.the fight
2.clap your hands
3.stop trying
4.you've changed
5.be good to me
6.bring night
7.hurting me now
8.never gonna leave me
9.cloud
10.i'm in here
11.the co-dependent
12.big girl little girl
13.oh father
14.i'm in here (piano vocal version)

crying freeman

ayrıca dakaskos abi bu filmde zevcesiyle birlikte oynmıştır. zevcesi mi?? sübhanallah çok ibretlik bir paylaşım oldu...

amerikalı ünlü müslümanlar

(bkz: mos def)

huzur giyim

altunizade'deki mağazalarına mail.com'un premium mail reklamındaki resmi koyarak ayıp etmiş ve dikkatimi çekmiş giyim mağzası... tabi çorlamak yalnış bir şey...

21 grams

yine birbirine değen hayatlar, yine dram, yine bir inarritu filmi.

mulholland dr

naomi watts'ın döktürdüğü filmdir ki haricinde klasik bir david lynch filmidir. sürekli bir merak duygusu aşılasa da insan nihayetinde bundan da sıkılıyor...

5 haziran 2010 s stosur f schiavone maçı

francesca'nın kendini rocky balboa'yla özleştirdiği müsabaka... bilirsiniz rocky altmışına gelmiştir ama son rakibi siyah arkadaşımızın cıcığını çıkartır. aynı öyle bi şeydi maç. samantha aslında iyiydi ama karşısında rocky vardı...